Lenfoma, vücudun mikropla hastalıklarla savaşan bağışıklık sisteminin bir parçası olan lenfatik sistemin kanseridir. Lenfoma’nın 2 önemli çeşidi bulunur ve bu iki türünde kendi içinde alt tipleri bulunmaktadır. Lenfoma türlerinden biri olan non-Hodgkin lenfomanın en az 40-50 alt tipi olmakla birlikte, Hodgkin lenfomanın ise 6-8 alt tipi söz konusudur. Boyun bölgesinde, koltuk altında veya kasıklarda ağrısız şişlikler, göğüs ağrısı, nefes darlığı ve öksürük gibi belirtilerle karakterizedir.
Lenf Kanseri (Lenfoma) Nedir?
Lenf kanseri (lenfoma) vücudu enfeksiyon ve hastalıklarla karşı savunan lenfositlerin (bir tür beyaz kan hücresi) lenf düğümlerinde anormal şekilde çoğalması ve büyümesi ile ortaya çıkan bir kanser türüdür. Lenf kanserinin tıbbi adına lenfoma denmektedir.
Lenf bezi kanserinin en sık görüldüğü yer lenf bezleri (lenf düğümleri) olmakla birlikte, dalak, timus bezi ve kemik iliğinde de görülebilir.
Lenfoma kanseri olanlarda, beyaz kan hücreleri olan lenfositler anormal bir şekilde çoğalmıştır. Bu çoğalan ve büyüyen lenfositler, vücudun hemen hemen her yerinde görülebilse de, daha çok koltuk altı, boyun veya kasık bölgesinde yer alan lenf düğümlerinde toplanırlar.
Lenfoma kan kanserlerinin yüzde 50’sini oluşturmakla birlikte, hodgkin lenfoma ve non-hodgkin lenfoma adında ikl türü bulunur. Non Hodgkin Lenfoma’nın diğer türe göre görülme oranı yaklaşık 8 kat fazladır.
Bunların hepsinin klinik seyirleri, tedaviye cevapları, tedavilerinde kullanılan ilaçlar birbirinden farklıdır. Bu nedenle lenfoma teşhisi konulduktan sonra hastalığın hangi alt tip olduğunun da doğru bir şekilde saptanması gerekir.
Lenf Kanseri (Lenfoma) Türleri Nelerdir?
Lenf kanseri Hodgkin lenfoma ve non-Hodgkin lenfoma olarak gruplanmıştır ve 60’ın üzerinde farklı tip söz konusudur.
Hodgkin-lenfoma, Reed-Sternberg hücresi adı verilen anormal lenfosit türüne sahip olan, bağışıklık sisteminin parçası olan bir tür lenfatik sistem kanseridir. Karakteristik bir görünüme sahip olan Reed-sternberg hücreleri Hodgking lenfoma’yı, non-hodgkin lenfoma’dan farklı kılan önemli bir ayrıntıdır. Bu hücreler hodgkin lenfomaya sahip olan birinde, kanserin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturur ve kanserin geri kalanı ise iltihaplanmaya neden olabilen normal lenfositlerden oluşur.
Bazı hastalarda Hodgkin Lenfoma belirtileri; kilo kaybı, geceleri terlemesi, tekrarlayan ateş yükselmesi şeklinde görülür. Hastalığın hangi evrede olduğunu saptamak için genellikle bilgisayarlı tomografi ve kemik iliği biyopsisi gerekir.
Hodgkin lenfoma, günümüzde tedavi başarısı yüksek olan kanser türlerinden biridir. Her evresinde, hastalığın tamamen yok edilmesi hedeflenerek tedavi gerçekleştirilir. Dünyada Hodgkin lenfoma hastalığının tedavisindeki gelişmeleri kaydetmek amacıyla çalışan ve büyük kapsamlı çalışmalar yapan bazı gruplar vardır, bunlardan biri de Alman Hodgkin Lenfoma Çalışma Grubu (GHSG)’dur.
Hastalığın hastaya özel tedavisinde risk faktörleri denilen faktörleri önem taşır. Erken evre ve kötü risk faktörü olmayan hastalarda, kısa süreli ABVD adlı bir kemoterapi ve ışın tedavisi yeterli olur. Fakat hastalık ilerlemişse, hastalığı tamamen yok edebilmek ve nüks etmesini önlemek için çok daha etkili bir tedavi (escalated BEACOPP protokolü) gerekebilir. Şayet nüks olmuşsa, yüksek doz kemoterapi ve otolog kök hücre transplantasyonu, hastalığın tamamen yok edilmesi için genellikle en iyi tedavi seçeneğini oluşturur.
Non hodgkin lenfoma, çoğu B hücreli ve T ile nadiren NK hücreli, hızlı (yüksek dereceli) veya yavaş (düşük dereceli) büyüyen, lenf bezleri ve lenf dokusunda gelişen bir kanser türüdür. Hodgking lenfoma’lardan farklı bir görünüşe sahip oldukları için non yani hodgkin olmayan ya da hodgkin dışı ismi ile anılmaktadır. non-Hodgkin lenfoma belirtileri arasında gece terlemeleri, açıklanamayan kilo kaybı, ateş, titreme ve halsizlik yer almaktadır.
Lenfomalar, B hücresi veya T hücresi olarak köken aldıkları lenfosit’e göre sınıflandırılmıştır. B hücreli olanları, T hücreli olanlara göre daha sıktır. Nadiren de olsa non-Hodgkin lenfomalar, bağışıklık sisteminin başka bir hücresi olan NK hücrelerden kaynaklanabilir. Vücut yabancı bir hücre veya virüs ile karşılaştığında, söz konusu B hücreleri bunlara yapışır ve zararlı olduklarını düşünerek antikor üretir. B hücreleri aynı zamanda bu tehditler ile bir kere daha karşılaştığında vücudun tanıyabilmesi görevi de görür ki, bir noktada “hafıza hücreleri” sorumluluğu da bulunuyor denebilir.
T hücreleri ise B hücrelerini düzenlemekle birlikte aynı zaman da hücrelerin yok edilmesinden de sorumludur.
Genellikle T hücreli lenfomalar, B-hücreli lenfomalara nazaran daha kötü prognozla seyreder. Bundan dolayı, T hücreli lenfomaların modern tedavisinde daha intensif ve etkili tedavi yöntemleri seçilir. Eskiden Non Hodgkin lenfomalarının çoğuna CHOP adlı kemoterapi protokolü verilirken, günümüzde hastalığın alt grubuna göre değişen, hastalığa özel daha etkili tedaviler uygulanmaktadır. Hatta bazı lenfoma tiplerinin, kemoterapi kullanmaksızın antibiotik ajanlarla bile tedavisi mümkündür.
Örneğin midede veya gözde oluşan lenfomaların bazı türleri ve evreleri, antibiyotik tedavi ile tamamen yok edilebilirler. Hastaya önerilecek en uygun tedaviyi seçebilmek için, lenfomanın alt grubunun, evresinin ve prognostik faktörlerinin tam olarak bilinmesi gerekir.
Hodgkin Dışı Lenfomaların En Sık Görülen Çeşitleri
Yavaş İlerleyen (indolen) Lenfomalar: Hastalık genellikle evre III veya IV’de teşhis edilir. Hastalık şayet evre I veya II’de teşhis edilmişse, tedavi ışın tedavisi ile hastalığı yok etme hedefiyle yapılır. İleri evreler ise belli durumlarda kemoterapi uygulanır, buna gerek yoksa, hasta tedavi verilmeksizin izlenir (ingilizce “wait and see”), çünkü bu durumlarda gerektiğinden evvel tedaviye başlamak hastaya avantaj sağlamaz. B-hücreli indolen lenfomalarda Rituximab adlı, B-lenfoma hücrelerinin üzerindeki CD20 molekülünü hedef alan bir ilaç, kemoterapinin etkisini arttırarak yanıt oranlarını ve yanıt sürelerini de anlamlı bir şekilde etkiler.
Hızlı İlerleyen (agresif) Lenfomalar: Diffuz büyük B-hücreli lenfomalar, agresif lenfomaların önemli bir kısmını oluşturur. Tedavi hastalığı tamamen yok etme amacıyla uygulanır, Rituximab ve CHOP kemoterapisinden oluşur. T-hücreli agresif lenfomalarda ise, CHOP protokolüne Etoposid eklenmesi (CHOEP protokolü), Alman ve İskandinav çalışmalarının gösterdiği gibi, başarı oranını arttırır. T-hücreli agresif lenfomaların çoğunda prognoz kötü olduğundan, 6 kür kemoterapinin akabinde, yüksek doz kemoterapi ve otolog kök hücre transplantasyonu, hastalığın daimi kontrolünde önemli bir rol oynar.
Mantle hücreli lenfomalar ise, son yıllarda önemli aşamaların kaydedildiği agresif bir lenfoma eşitidir. Genç hastalarda öncelikle ilaç tedavisi öngörülür. Genç hastalarda bu tedavi sonrası hastadan kök hücre toplanıp, yüksek doz tedavi ve kök hücre nakli en iyi sonuçları verir. Yaşlı hastalarda ise kemoterapi sonrası yapılan idame tedavisi, yaşam süresini uzatır.
Çok Hızlı İlerleyen Lenfomalar: Diğer bir grup da çok agresif lenfomalardır. En önemlileri Burkitt lenfoma ve lenfoblastik lenfomalardır. Bu lenfoma tipleri çoğunlukla genç hastalarda görülür. Burkitt lenfoma insanda en hızlı ilerleyen kanser tipidir. Bu hastalıklarda tedavinin hedefi hastalığı yok etmektir. Ancak bu hedefe basit tedavilerle erişilemez. Çok sayıda ilaçtan oluşan ve lösemi tedavisini anımsatan kemoterapiler ile hastalık devamlı olarak yok edilebilir.
Lenf Kanseri (Lenfoma) Neden Olur?
Lenfosit adı verilen beyaz kan hücrelerinin kontrolden çıkarak çoğalması ve büyümesi ile ortaya çıkan lenfositler mutasyona uğrar.
Tipik olarak lenfoma için şunlar kesin sebeplerdir denemez ve tam anlamı ile sebebi keşfedilememiştir. Bazen lenfoma tamamen şans olarak bile kişide gelişebilecek bir kanser türüdür.
Lenf Kanseri (Lenfoma) Belirtileri Nelerdir?
Lenfomanın semptomları, lenfomanın nerede başladığına, vücudunuzun hangi kısımlarını etkilediğine ve ne tür bir lenfoma olduğuna bağlı olarak değişmekle birlikte, daha çok koltuk altı, boyun, mide ve kasık bölgesinde yer alan kitle ile kendini gösteren lenfoma belirtileri şunlardır:
Lenfoma belirtilerinden olan lenf bezleri şişliği, göğüs kafesi veya karın boşluğunda da görülebilir.
Buradaki kitlenin ne kadar büyüdüğü direkt olarak fark edilemeyebilir. Ancak bunun yarattığı basınç hastada şikayetler oluşturabilir. Göğüs kafesinde büyüyen lenf, göğüs ağrısı, kuru öksürük ve nefes darlığı gibi sıkıntılara yol açabilir. Karın bölgesinde büyüyen bir kitle ise mide ve bağırsak sisteminin çalışmasını olumsuz etkiler. Karın ağrısı, ishal, kabızlık ve sindirim bozuklukları da yine lenfoma belirtilerindendir. Bazı hastalarda ateş, kilo kaybı, gece terlemesi gibi kanserin sistemik etkilerine bağlı şikâyetler de olabilir. Hasta bu belirtiler ile geldiğinde klinik olarak lenfomadan şüpheleniliyorsa, büyüyen ve saptanabilecek bir kitlenin varlığını anlamak için muayene edilir. Beraberinde görüntüleme yöntemleriyle hastanın vücudunda herhangi kitle ya da lezyon olup olmadığına bakılmalıdır. Ancak lenfoma sadece lenf bezlerinin büyümesiyle ortaya çıkmaz. Karaciğer, dalak, mide bağırsak sistemi ve akciğeri de tutabilir. Organ tutulumları oluşabilir. Kemik iliği de bu hastalıklar tarafından tutulum gösterebilir. Çünkü vücuttaki her doku, lenfoma tarafından tutulabilecek potansiyele sahiptir.
Lenfoma belirtilerinden biri de hastanın bağışıklık sistemi yeterli çalışmadığı için grip benzeri bulgular gösterebilmesidir. Grip, başlangıcından itibaren en fazla bir hafta içinde iyileşmesi beklenen bir hastalıktır. Bunun yanı sıra sinüzit, akciğer enfeksiyonları oluştuğunda ise süre uzayabilir. Ancak haftalarca süren ve enfeksiyon tablosunun ağırlaşması gibi durumlar görülüyorsa mutlaka bir uzman görüşü alınmalıdır.
Lenf Kanseri (Lenfoma) Tanı ve Tedavisi
Hasta şikayetleri lenfoma’yı destekliyorsa ve elle yapılan kontrollerde lenfoma belirtileri fark edilmişse, lenf kanseri teşhisi için:
Görüntüleme testleri, lenfomanın dalak ve akciğerler gibi vücudunuzun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını da ortaya koyacaktır. Tanı konulduktan sonra yaş, genel sağlık durumu ve lenfomanın evresini ve kanser tipi de dikkate alınarak bir tedavi planı yapılır. Lenfoma türlerinden hodgkin lenfoma, en tedavisi en iyi olan kanser türlerinden biridir.
yöntemleri kullanılır.
Bu tedavi seçeneklerinin işe yaramadığı durumda kök hücre nakli değerlendirilebilir. Çok yüksek dozda kemoterapi yapılması kanserli hücreleri öldürse de kemik iliğinde ki yeni kan hücrelerini yapan kan hücrelerini de yok edebilir. Dolayısı ile bu yok olan kan hücreleri yerine yenisini getirmek için kök hücre nakli uygulanır.
Lenfoma olduğu belirlenen hücrelerin genetik yapılarıyla ilgili de analizler yapılarak, alt tipinin doğru bir şekilde tanıması sağlanmaktadır. Bu sonuç, lenfoma tedavisinin başarısı açısından son derece önemlidir. Tanının kesin olarak konulmasının ardından hastalığın, vücuda yayılıp yayılmadığı araştırılmalıdır. Bunun için de en sık PET-CT kullanılır. Bu tetkik ile lenfomanın vücudun hangi bölgesinde tutulum olduğu gösterilmiş olur.
Lenfoma tedavisi için hastalar çok farklı evrelerde doktora başvurabilmektedir. Genelde yaygınlığa göre lenfoma 4 evreye ayrılmaktadır. Lenfoma evreleri evre 1 ve 2 erken, 3 ve 4 ise daha ileri olarak adlandırılır.
Lenf kanserinin kesin tanısı konulduktan sonra özel bir değerlendirme yapılarak hangi aşamada olduğu belirlenmektedir. Yani hastanın hangi tedaviye ne ölçüde yanıt verebileceğini bu skorlama tekniği ile görmek mümkündür. Hastanın yaşı, kandaki LDH denilen değerin düzeyi, hastalığın ileri evre olup olmaması, lenf nodu dışında başka bir yerde tutulum olup olmaması gibi bir takım faktörler bir araya getirilir ve puanlama yapılır. Buna göre hastalar düşük veya yüksek risk grubuna girer. Eğer hastanın risk profili yüksekse standart lenfoma tedavilerinden fayda görme olasılığı daha düşüktür. Bu nedenle bu hasta grupları daha ağır tedaviler almak durumunda kalabilir. Risk profili düşükse daha standart tedaviler tercih edilmektedir.
Lenfoma tedavisinde kemoterapi önemli bir yere sahiptir. Kemoterapinin nasıl ve ne şekilde uygulanacağı, hastalığın durumuna göre farklılık göstermektedir. Standart yani ayaktan uygulanabilecek ilaç yöntemlerinin yanı sıra; hızlı seyirli ve yüksek riskli hastalarda da yatarak takip gerçekleştirecek şekilde yüksek doz kemoterapi uygulanmaktadır. Lenfoma tedavisinde kemoterapi aralıkları genellikle 3- 4 haftadır ve 6 kür gerçekleştirildikten sonra tedaviden kesin sonuç alınması beklenir. Bu dönemde, ara değerlendirmeler ile alınan yanıt da gözlemlenmektedir. İkinci ya da üçüncü kürden sonra bu takipler yapılmaktadır.
Kemoterapi, kan kanserlerinde özellikle de lenfoma tedavisinde en çok başvurulan tedavi yöntemlerinden biridir. Her hastalığa göre farklı ilaç kombinasyonları kullanılmaktadır. İlaçların şiddetleri de standartların üzerine çıkıldığında ve yüksek doz uygulandığında artmaktadır. Bu ilaçların sağlıklı hücrelere de zararı olduğu için, klasik birçok kemoterapide görünen; tedaviden sonra saçların dökülmesi, mide bağırsak sistemindeki bozukluklar, ağız içinde yaralar, hastanın iştahının kaybolması, kilo kaybı, halsizlik, araya giren ciddi enfeksiyonlar nedeniyle problemler yaşanabilir.
Bu tip tedavilerde olabilecek komplikasyonlar önceden öngörülebildiği için gereken tedbirler alınıp, hastanın tedavi dönemini en risksiz şekilde atlatması sağlanmaya çalışılmaktadır. Lenfoma tedavisinde kemoterapinin yanında bazen ışın tedavisi yani radyoterapi de destek olarak kullanılmaktadır. Hastalığın yaygın olduğu durumlarda herhangi bir alanda çok büyümüş olan lenflerin yapabileceği basıyı ortadan kaldırmak için hastalığı tedavi amaçlı olmasa da o bölgeyi rahatlatmak için radyoterapiden yararlanılabilir.
Lenf kanseri tedavisinde kemoterapi dışında sıklıkla başvurulan ya da birlikte uygulanan tedavilerden biri de immünoterapidir. Kanser hücresine yönelik geliştirilmiş bir takım “monoklonal antikor” denilen ilaçlar tedavide sıklıkla kullanılmaktadır. Bu ilaçların özelliği, lenfoma hücrelerine yapışması ve daha sonra da immün sistemini harekete geçirip onun aracılığıyla onu yok etmesidir. Lenfoma tedavisinde kemoterapiyle birlikte uygulanan ve her lenfomanın tipine göre farklılık gösteren “monoklonal antikor” tedaviler vardır. Bu tür tedaviler başarı şansını artırmaktadır.
Lenfoma tedavisinde kemik iliği veya kök hücre nakli sıklıkla kullanılmaktadır. İki tip kemik iliği bulunmakta ve bunların; otolog denilen kişinin kendi kök hücresinden yapılan ve allojenik yani bir başka kişinin kök hücresi kullanılarak yapılan nakillerin yapılmasını sağlamaktadır. İkisinin yapılış amaçları birbirinden farklıdır.
Genel olarak kemik iliği veya kök hücre nakli yapılmasının temel amacı şudur; kemik iliği veya kök hücre nakli başlangıç tedavisi değildir. Hastaya tanı konur konmaz lenfoma tedavisi için kemik iliği nakli gerçekleştirilememektedir. Lenfoma tedavisinde önce kemoterapi, immünoterapi ve radyoterapi ile hastalığı yok etmek ya da baskılamak amaçlanır, ardından alınan yanıta göre gerekli görüldüğünde nakil yöntemine başvurulur. Bazı hastalıklarda daha başlangıç seviyesinde standart tedavi verilse ve bunda başarı sağlansa bile hastalık bir süre sonra büyük olasılıkla tekrarlayacaktır. Bu tip hastalarda tekrarlama riskini en aza indirebilmek için kök hücre nakli yapılmaktadır.
Standart bir tedavi ile hastalık yok edilse bile gözle görülmeyen mikroskobik düzeyde kanser hücreleri geride kalmakta ve bunların çok yüksek dozlarda kemoterapi ile yok edilmesi gerekmektedir. Bu tedavi nedeniyle kan hücrelerini yapıcı kemik iliği de etkilenmektedir. İşte bu sebeple lenfoma tedavisi öncesi hastanın kendi kök hücreleri çeşitli yöntemlerle alınır ve özel işlemlerden geçirdikten sonra dondurularak saklanır. Sonra hastaya çok yüksek dozda kemoterapi uygulanır. Tedavi bittikten sonra önceden saklanan hastanın kendi kemik iliği hücreleri yine hastaya nakledilir. Bu hücreler kemik iliğine yerleşir ve orada çoğalarak kan üretmeye başlar. Yani bypass yapılmış ve o hücreler kurtarılmış olur. Ancak otolog nakil her zaman yapılamayabilir. Kemik iliğinde tutulum olan hastaların kendi kemik ilikleri alınamadığından öncelikle %25 uyum şansı olan kardeş ya da anne baba ile gerekirse de kemik iliği bankasına başvurulmaktadır.
Lenfomada son 10- 20 yıldır uygulanan tedaviler bulunmaktadır ancak bunların ivme kazanması ve bilinirliği son 10 yıldır artmaktadır. Hedefe yönelik tedaviler günümüzde yalnızca “monoklonal antikorlar” ile sınırlı değildir. Monoklonal antikor olmayan bir takım başka ilaçlar ve moleküller de geliştirilmiştir. Bunlar, “hedefe yönelik” ya da “akıllı ilaç” olarak adlandırılmaktadır.
Akıllı ilaçlar sayesinde hedefe yönelik moleküller; kanserli hücrelerde olan, sağlıklı hücrelerde ise bulunmayan bir takım mekanizmaları bozmaktadır. Bu nedenle ilaçlar hastaya verildiğinde kanser hücresi çok yoğun bir şekilde, sağlıklı hücreler ise minimal düzeyde etkilenmektedir. Hedefe yönelik tedavilerde kullanılan ilaçların yan etkileri hiçbir zaman klasik kemoterapi ilaçlarının yan etkileri ile aynı değildir. Hastaların hemen hepsi, saç dökülmesi, bulantı, kusma, iştahsızlık gibi sorunlar yaşamamaktadır. Hafif ve çok rahatlıkla kontrol altına alınabilecek yan etkiler de hastalar tarafından tolere edilmektedir.
Hastanın olumlu bir bakış açısına sahip olması ve iyileşeceğine inanması, lenfoma tedavisine yardımcı olacağı için moral doktor açısından da önemlidir. Moral tek başına lenfomayı yenmede etkili olmasa da hastanın tedavi sürecine uyumunu sağlamaktadır. Hasta lenfoma tedavisine ne kadar uyarsa ve iyileşeceğine, hayatta kalacağına ne kadar inanırsa başarı şansı doğal olarak artmaktadır.
Lenf Kanseri (Lenfoma) ile ilgili sık sorulan sorular
Lenfoma durumunda, lenf kanserinin yaygın semptomları arasında boyun, koltuk altı ya da kasıklar da lenf düğümleri şişmesi olur ve genellikle ateş veya açıklanamayan kilo kaybı ve gece terlemeleri lenf kanseri belirtileri arasında yer alır.
Allojenik yani başkasından alınan kök hücrelerinin nakledilme işleminin ise bazı avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Otolog nakle göre temel felsefe aynı gibi görünse de, yabancı bir kişinin hücreleri nakledildiğinde doku uyumları tam olsa da saptanamayan doku uyuşmazlıkları yüzünden, hastanın kendi dokularına ve organlarına zarar verebilir. Nakledilen bağışçı kaynaklı savunma hücreleri, hastanın dokularını yabancı gibi algılayıp organlarına zarar verebilir. Bu da hastanın yaşamını tehdit edebilir.
Lenfomaların klinik seyri hızlı ve yavaş olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hızlı seyirli lenfomalar çok kısa sürede ortaya çıkmaktadır. Kitle çok kısa sürede büyüyerek, aylar hatta haftalar içinde kendini gösterebilir. Yavaş seyirli olanlarında ise kitlenin büyüme hızı oldukça yavaştır. Aylar hatta yıllar sürebilen bir süreci kapsayabilir. Lenfoma yaşam süresi değişkendir. Hızlı seyirli lenfomalar tedavi edilmediğinde hasta aylar ya da haftalar içinde kaybedilebilir. Yavaş seyirli olanlarında ise hiç tedavi olmasa bile hasta uzun süre hatta 15-20 yıl yaşayabilir.
Lenf kanseri ya da tıbbi ismi ile lenfoma şüphesi durumunda hastanelerin Hematoloji birimine başvurulması gerekmektedir, zira lenf kanseri bir tür kan hastalığıdır.
Memorial Tıbbi Yayın Kurulu tarafından hazırlanmıştır.